Okumaktan büyük keyif aldığım Ayşe Kulin kitaplarına uzun bir süredir ara vermiştim. Öyle belirli bir sebebi yoktu , listeye hep başka kitaplar girdi , Ayşe Kulin sonraya kaldı .
Ama canım Burcu yeni yıl hediyesi olarak bana okumak istediğim ‘Kanadı Kırık Kuşlar’ ı gönderince ve konusu çok ilgimi çekince çok fazla beklemeden okumak istedim .
1930’ların Almanya’sından , Nazi ve Hitlerin baskısından kaçarak Türkiye’ye sığınan Yahudi bir ailenin uzunnnn yaşam öyküsünü anlatmış Ayşe Kulin . Uzunn diyorum çünkü 1930’larda başlayan kitap 2016 ‘ lara kadar geliyor .
Başlangıçta çok iyi gidiyordu kitap . Çok sürükleyici , çok akıcı. Bir çok bölümde Ayşe Kulin’e ve kalemine hayranlığım daha çok arttı , kitabın kurgusunda ki gündemimize dair ufak dokundurmalar ilk başta çok dozundaydı . Ama sonra her şey gibi o da arttı ve biraz tadı kaçtı gibi .
Evet , kitap başlangıçta çok iyi gidiyordu . Yahudi bir tıp doktoru olan Gerhard Schlimann Almanya’da çalıştığı fakültesinde kürsü başkanı olacağı günü beklerken bir arkadaşının kendisine fısıldaması ile ‘ tutuklanacağını’ öğrenir . Hiç vakit kaybetmeden 2 çocuğu ve karısı Elsa ile ülkeyi terk ederek – hatta ilk olarak kendisi terk eder – kayınpederinin yanına Zürih’e kaçar . Uzun bir süre iş bulamaz . Eğitimli olup işsiz kalan tek Yahudi o değildir ve kayınpederi bu işe bir çözüm bulur ; evde ufak bir ofis kurarak damadı ile aynı kaderi paylaşan , işsiz kalan , eğitimli Yahudilere başka ülkelerde iş imkanları arar . Bunun için damadından yardım ister . Gerhard bu işten başta çok fazla hoşlanmaz ama Türkiye’den hayatlarına doğan bir şans her şeyi değiştirir .
Mustafa Kemal Atatürk ‘ün isteği üzerine Avrupa standartlarında yeni bir üniversite kuruluyordur ve Alman profesörlerin bu yeni kurulacak üniversitede ders vermesi istenmektedir .
Gerhard Schlimann bu profesörlerden biridir . Bundan sonra ki hayatını ailesi ile birlikte Türkiye’de , İstanbul’da devam ettirecektir .
Schlimann ailesinin İstanbul’ a , Türk kültürüne alışma süreçleri çok güzel anlatılmış . Bebek Türkiye ‘nin adım adım büyümesi , Ankara’nın baştan sona yeniden kurulması çok güzel işlenmiş , kitabın bu bölümlerini çok severek okudum . Ama sonra ne olduysa oldu Schlimann’ ların çocukları büyüdü ve olaylar ışık hızı ile ilerlemeye başladı . Bir çok olay ve bir çok insan ve bir çok mekan dahil olmaya başladı hikayeye . Birden konu karman çorman olmaya başladı , sanki 2 ayrı kitap okuyor gibi hissetmeye başladım ve ben artık kitap bitsin istedim .
Kitabın şaşırtan bir konusu yada şaşırtan bir sonu yok ama yine de beklentiyi çok fazla yükseltmeden okumaya değer .
Ve ben okuduğum her kitapta olduğu gibi Kanadı Kırık Kuşlar’da da yenilen yemeklere takıldım . ‘ Hııım ne yemiş bunlar , o yemek nasılmış ki ? ‘ derken 70. sayfada Gerhard ve arkadaşı Malche Ankara ‘ nın ilk modern lokantası olan Karpiç Lokantasına gidiyorlar . Sahibi Juri Georges Karpovitch adında bir Gürcü ve herkes onu Karpiç Baba olarak tanıyor . Ve bu lokanta kitabın bir kurgusu değil gerçekten var olan 1928 – 1953 yılları arasında hizmet veren daha çok bürokratların gittiği bir restoran .
Gerhard ve Malche bu beyaz örtülü masaları olan restoranda ‘Tavuk Kievski’ yiyorlar ve tadını çok muazzam buluyorlar . Tavuk kievski adını okuduğum an ‘ Hiç bilmiyorum , nasıl bir yemek acaba ‘dedim ve gugıldan araştırdım . Adından anlaşılacağı üzere kendisi bir Rus yemeği . Kiev usulü tavuk . İçinde yatan kocaman bir dilim tereyağı ile bol yağda kızaran , sarma tavuk göğsünü denemeden duramazdım tabii ki . En iyi tarifi buldum , malzemeleri tezgaha dizdim ve Gerhard’ın midesine inen ‘Tavuk kievski’ yi yapmaya başladım . Tabii ki kendime göre ufak değiştirmeler yaparak . Bence her mutfakta en azından bir kere denenmeli . Hem pratik hem çok lezzetli . Bıçak ile tavuk ruloyu kestiğinizde tereyağı resmen akıyor ve sarımsak ile birleşince muhteşem bir tadı oluyor .
Tavuk Kievski
( 2 kişilik )
- 2 adet tavuk göğüs
- 2 çorba kaşığı ıspanak püresi
- 3 diş sarımsak
- 50 gr tereyağ
- tuz
- karabiber
Kızartmak için ;
- Ayçiçek yağı
- 2 yumurta
- galeta unu
Ispanak püresini , tuzu , ezilmiş sarımsağı ve oda ısısında yumuşatılmış tereyağını geniş bir kap içinde çatalla yedirerek karıştırın . Daha sonra tereyağlı karışımı streç filme sararak ince uzun bir şekil vererek buzluğa koyun ve yarım saat donması için bekleyin . 2 yağlı kağıt arasına fileto şeklinde kestiğiniz tavuk göğsünü koyun ve mutfaktaki bir ağırlık ( ben mermer havanımın tokmağını kullandım ) ile döverek inceltin . Daha sonra üzerine taze çekilmiş karabiber ve tuz serpin . Buzluktan çıkardığınız donmuş tereyağınızı 2 eşit parçaya bölerek 1 parçasını tavuğun ortasına koyun ve sarma sarar gibi 2 ucundan kapatarak sıkıca sarın . Düz bir tabağa bolca galeta unu koyun , başka bir tabağa yumurtaları kırın ve güzelce çırpın . Derin bir kızartma tavasına bir miktar Ayçiçek yağını koyun ve yüksek ateşte yağı kızdırın .
Yağ kızınca rulo haline getirdiğiniz tavuk göğsünü önce yumurtaya daha sonra galeta ununa bulayın ve bu işlemi bir kez daha tekrarlayın . Yani galeta ununa buladıktan sonra tekrar yumurtaya ve sonra tekrar galeta ununa bulayıp kızgın yağa bırakın . Her tarafının iyice kızardığından emin olana kadar güzelce kızartın . Daha sonra servis tabağınıza alın . Yanında patates püresi ile servis edebilirsiniz.
* Benim bu tavuk rulolarım biraz kalın oldu ama çok aç biri bu rulo ile fazlasıyla doyar . Siz isterseniz daha incede hazırlayabilirsiniz . Her ikisi de çıtır çıtır ve çok lezzetli oluyor .
1 Yorum Var
Tekrar kitap okuyacağım günleri iple çekiyorum. Her şey düzene girince inşallah 🙂 Ayrıca ağzımın da suyu aktı. Denerim ben bunu olmadı anneme söylerim 🙂